Kemal Unakıtan

Sayın Bakanım, Vergi Dünyası dergisi olarak 2005 yılı Ocak sayısından başlamak üzere Türk Ekonomi ve Maliyesine, Hesap Uzmanları Kurulu ve Hesap Uzmanları camiasına önemli katkıları olmuş, kamuoyunun yakından tanıdığı değerli Üstadlarımızı dergimize konuk etmeyi düşünüyoruz.. Bu söyleşiler serisine öncelikle Maliye Bakanımız olarak sizden başlamayı uygun bulduk. Söyleşi teklifimizi kabul edip bize böyle bir fırsatı verdiğiniz için öncelikle teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Efendim öncelikle sizi daha yakından tanımak istiyoruz. Hesap Uzmanlığından önce neler yaptınız, mesleğe girişiniz ve meslek hayatınızdan biraz bahsedebilir misiniz.

Şimdi ben çeşitli defalar kendi hayatımı anlatırken bahsettim. Bir defa ben Edirne Ticaret Lisesi mezunuyum. Niçin bunu öncelikle söylüyorum; eskiden Ticaret Liseleri -umarım şimdi de öyledir- talebelerini çok özel yetiştirirdi. Talebe sayısı da belki azdı o zamanlar ve hocalar da hem mali konuları hem muhasebe konularını hem de diğer güncel meseleleri getirip önümüze koyarlardı. Onlarla ilgili bize bilgi verirler, çok güzel çalışmalar yaptırırlardı. Hem de temel bilgileri sağlam verirlerdi. Ticaret Lisesini bitirdikten sonra burada Ankara İktisadi Ticari Bilimler Akademisine geldim. Üniversite’ye de gitme hakkı yoktu o zamanlar. Üniversite’de (Akademi’de) okurken başarı anlamında herhangi bir zorluk çekmedim. Gerçi lisede de derslerim iyiydi, iyi bir talebeydim yani. Ama şu anda bakıyorum da, orası da o dönemde çok iyi eğitim veriyordu gerçekten. 1968 yılında Ankara İktisadi Ticari Bilimler Akademisi’nden mezun oldum. Aynı sene Hesap Uzman Muavinliği imtihanına girdim ve kısmetmiş kazandım. Sınavı kazanan 11 kişiydik ve içlerinden yanlız ben Ankara Akademi mezunuydum. Diğer arkadaşlarımız (10 kişi) A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olmuşlardı. Onun için şimdi herkes beni Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun zanneder. Ben buna alıştım artık kendimi yarı mülkiyeli de sayıyorum.

Sayın Bakanım, Hesap Uzmanlığı mesleğini hangi vesileyle tanıdınız? Kim tavsiye etti?

O çok önemli; şimdi ben akademide okurken aynı zamanda bir şirkette çalışıyordum. O şirkette de işte (muhasebe servisinde) önemli bir konumdaydım.Yani sorumluluk taşıyan bir mevkideydim. Başlangıçta lise mezunu olarak girdim ama sonra hızlı bir yükselmemiz oldu. Burada çalışırken şirketi incelemeye Oktay Bey isminde bir Hesap Uzmanı geldi ve ben Oktay Bey’e inceleme sırasında evrakın hazırlanmasına yardım ediyordum. Bana ilk defa Hesap Uzmanlığını anlatan o oldu. Gerçi kendi bilgilerimiz de vardı. Daha okurken yani. Bu okulu bitirince ne olacağım diye arkadaşlar kendi aramızda konuşurken ben Hesap Uzmanlığını tercih ettiğimi söylerdim hep o zaman, -yani öyle bir şey olursa iyi olur- diye söylerdim. Okuldan bir arkadaşım daha vardı, ikimiz de Hesap Uzmanlığı imtihanına girmeye karar vermiştik. Fakat o benden bir sene önce mezun oldu ve bir bankanın müfettişlik imtihanına girip kazandı, sonra tekrar Hesap Uzmanlığı imtihanına gelmedi. Oktay Bey askere gidince onun yerine incelemeyi yürütmek için bizim Turgut Aytekin Bey üstadımız geldi. Onunla bir müddet beraber çalıştık.Yani ben mükelleftim yani şirketin temsilcisi, şirketi de inceleyen Hesap Uzmanıydı. İyi bir inceleme yaptı, ben de doğrusu davranışlarına, hesaplara bakış tarzına falan çok hayran kaldım. Bu meslek zaten daha önce de kafamda olduğu için yok mu bir Hesap Uzmanlığı imtihanı diye sordum. O da sağ olsun dedi ki bana imtihana işte şöyle girersin şöyle yazarsın diye tavsiyelerde bulundu. Hesap Uzmanlığı giriş sınavına müracaat formunu bile üstadla beraber hazırlamıştık. Bana o derece yardımcı oldu.

Sayın Bakanım, bu bağlamda Hesap Uzmanlığı mesleği hayatınızda ne gibi bir değişiklik yarattı?

Hayatıma her bakımdan çok büyük katkıları oldu. Bir defa şu mevkilere geldiysek bunda Hesap Uzmanları Kurulunun ve üstadlarımızın çok büyük müdahili vardır. Katkıları çok büyük dolayısıyla da ben Hesap Uzmanları Kurulu’nun bir mensubu olduğum için her zaman gurur duymuşumdur. Kurulumla da iftihar etmişimdir. Ama hayatımın hangi döneminde olursa olsun bu duygularımı hep taşımışımdır. Şimdi bakan olduğum için herkes soruyor, herkes Hesap Uzmanlarıyla ilgili ne düşünüyorsun diye öğrenmek istiyor, eskiden tabii ki kimse sormazdı bu soruları bize. Hesap Uzmanlarıyla ilgili düşüncelerimi, hislerimi ifade etmekten dolayı çok mutluyum.

Sayın Bakanım Hesap Uzmanlığı yaptığınız dönemde unutamadığınız bir hatıranızı bizimle paylaşmak ister misiniz.

Unutamadığım anılarım tabii ki var. Şöyle ki; biz evleneceğiz hanımla tanıştık işte mesleğimizi anlatmaya çalışıyoruz. O da hukuk fakültesi mezunu, onun gözünde avukatlık veyahut hukuk dalında bir bilimsel çalışma yapmak var. Biz de kendimizi maliyeci olarak, Hesap Uzmanı olarak tanıtmaya çalışıyoruz. Sonra ne kadar kendisine Hesap Uzmanlığını anlattıysam her halde pek fazla başarılı olamadım. Bir gün Hesap Uzmanları gecesi düzenlendi. Ben de dedim ki hanıma Hesap Uzmanları gecesi var oraya birlikte gidelim, hem bizim camiayı daha iyi tanımış olursun hem de iyi bir gece geçirmiş oluruz dedim. O da memnun oldu ve geceye birlikte gittik. Orada üstadlarımızı gördü bizim promosyon arkadaşlarımızı gördü. Gecedeki Hesap Uzmanları’nın eğlencelerinin ne kadar asil ve nezih bir ortamda geçtiğini, kendilerinin de çok değerli kimseler olduğunu çok yakından görünce şimdi anladım ben Hesap Uzmanlarının ne kadar kıymetli kimseler olduğunu dedi. O gecenin evlenmemize bile katkısı oldu. Daha ne olacak nasıl unuturum ben o günleri.

Sayın Bakanım o günleri müsaade ederseniz genel ekonomi ve maliye politikalarıyla ilgili olarak görüşlerinizi almak istiyoruz. Siz geçmişinizde önce kamu ve sonra özel sektör tecrübesi olan bir Maliye Bakanımızımız. Bu tecrübeleriniz ışığında ekonomimizi 2005 maliye politikası ışığında değerlendirebilir misiniz. Türk ekonomisi özel sektörü kamu kesimi ve iç dinamikleriyle, nereye gitmektedir?

Bakın şimdi ben size bir şey söyleyeyim; Türkiye esasında potansiyeli çok büyük, ileriye gitmesi mümkün, ufku açık olan bir ülke. Bütün kuruluşlarda olduğu gibi her şeyden önce Türkiye’de de yönetim çok önemli. Eğer yöneticiler iyi olursa yani Türkiye’yi yöneten insanlar iyi olursa ve Türkiye’nin potansiyelini harekete geçirebilirlerse Türkiye’nin ilerlemesi, kişi başına düşen milli gelirini artırması çok kolay olur. Çünkü Türk insanında diğer memleketlerde olmayan birtakım hasletler var. Bir de Türkiye’nin nüfus yapısı çok genç, dinamik ve müteşebbis ruhu olan bir ülke burası. Eğer Türkiye’nin bütün bu zenginlikleri iyi yönetilebilirse önümüz çok açık. Şimdi bakınız Türkiye neredeydi iki sene önce? Bana göre bir uçurumun kenarındaydı. Eğer Türkiye aynı şekilde gitseydi bugün inanın devlet maaşları ödemeyecek duruma gelirdi. Ama iyi bir yönetim geldi, halk bir karar verdi ve bu karara göre tek başına bir hükümeti iktidara taşıdı. İki sene milletlerin hayatında çok uzun bir zaman değil. İki senede Türkiye Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi aldı. Onun için bu Türk milletinin başarısıdır. Bu bir misal tabi, ama diğer yaptıklarına göre de düşünülecek olursa, hakikaten bu millet çok güzel şeyler yapabilme yeteneğine sahip. Yeter ki bunlar iyi yönetilsin. Dolayısıyla ileriye doğru Türkiye’yi ben şöyle görüyorum; Türkiye artık bir Avrupa Birliği topluluğuna giriyor. Artık gelen yönetici ben şöyle isterim, ben böyle yaparım diyemeyecek. Bu güzel bir şey. Ülkemizin diğer ileri ülkelerin yönetim prensiplerine uygun prensipler edinme mecburiyeti bulunmaktadır. Türkiye kurumsallaşmak mecburiyetinde zaten, buna doğru da artık kapı açıldı . Türkiye bunun adımlarını atarak iyi bir müzakere sürecinde çok başarılı bir sonuçla çıkacaktır. Ama her şeye rağmen Türkiye’nin ben şu anda iyi bir yolda olduğunu söyleyebilirim.Türkiye düzgün bir yola girmiştir. Ekonomisi de, aynı şekilde raydan çıkmış olan ekonomi de tekrar rayına oturtulmuştur. Şimdi hız yapmaya başlamıştır. Bu gayet güzel. Yeter ki Türkiye’ de siyasi ve ekonomik istikrar devam etsin. Siyasi ve ekonomik istikrar devam ettiği müddetçe Türkiye’nin önü çok açıktır. Ben böyle görüyorum.

 

Sayın Bakanım, bilindiği üzere ülkemiz, 2001′ de çok ciddi bir ekonomik kriz yaşadı. Ancak krizden sonra Türkiye ekonomisi günümüze kadar önemli bir yapısal dönüşüm gerçekleştirdi. Enflasyon oranı önemli düzeyde aşağı çekildi, büyüme rakamları yüksek düzeyde gerçekleşti, bütçe daha bir disipline edildi. Efendim, makroekonomik göstergeler ve elde edilen ekonomik kazanımlar çerçevesinde Türkiye ekonomisinin mevcut durumunu nasıl görüyorsunuz?

Yıllardır krizlerden kurtulamayan ülkemiz nihayet istikrara ve güven ortamına kavuşmuştur. Kararlılıkla uyguladığımız politikalar ve aldığımız önlemler sonucunda makroekonomik göstergelerde yakın zamanlara kadar ulaşılamaz kabul edilen büyük başarılar elde edilmiştir.Türkiye ekonomisi 2002 ve 2003 yıllarında sırasıyla yüzde 7,9 ve 5,9 oranlarıyla hedeflerin üstünde büyümüş, 2004 yılının ilk yarısında ise yüzde 13,5 gibi yüksek bir büyüme hızına ulaşmıştır. Yılsonu itibariyle büyüme oranının yüzde 10 olarak gerçekleşeceğini öngörmekteyiz. Bu performansı ile Türkiye ekonomisi dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olacaktır. Bu başarı, başta siyasi istikrar ortamının sağlanması olmak üzere, ekonomide fiyat, döviz kuru ve faize ilişkin belirsizliklerin önemli ölçüde giderilmesi ve güven ortamının tesisi ile mümkün olmuştur. Sürekli iyileşerek devam eden bu sürecin önümüzdeki dönemde münferit faktörlere bağlı olmaktan çıkarak kendi kendini besleyen kalıcı kurumsal bir çerçeveye oturtulmasını hedefliyoruz. Gerek üretim endeksleri ve kapasite kullanım oranları gibi objektif göstergeler gerekse yurdumuzun çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen yatırım hamleleri büyüme konusunda sağlanan başarının tesadüfi ve geçici olmadığını, aksine yakalanan trendin sürdürülebilir olduğunu kanıtlamaktadır. Burada dikkat çekici nokta; büyümede özel sektörün öncü rol oynamış olmasıdır. Sağladığımız ekonomik ve siyasi istikrar ortamı ve yatırım teşvikleri sayesinde, ülkemizin dört bir yanında adeta bir yatırım seferberliği başlamıştır.

Bir diğer ilgi çekici nokta da; yüksek büyümeye enflasyondaki rekor düşüşün eşlik etmesidir. Ekonomimiz üç yıl üst üste büyürken enflasyon sürekli gerilemiş ve yaklaşık otuz yıl aradan sonra tek haneli rakamlara inmiştir. Ancak, enflasyon konusunda bulunduğumuz noktayı yeterli görmüyoruz. Hedefimiz; enflasyonu AB üyesi ülkelerdeki gibi düşük seviyelere indirmek ve yıllardan beri yüksek enflasyonun tahribatına maruz kalan ekonomimizi bu sıkıntıdan kurtararak fiyat istikrarının nimetlerinden faydalandırmaktır. Enflasyonla mücadelede elde ettiğimiz başarının ve sağlanan ekonomik istikrarın bir sonucunu da önümüzdeki yıl paramızdaki sıfırları atarak göstereceğiz. Paramızdaki bol sıfırların ülkemizin prestijini sarstığını ve günlük hayatımızı zorlaştırdığını hepimiz biliyoruz. Hem psikolojik hem de teknik bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkan ve daha önce de defalarca gündeme gelen paradan sıfır atılması olayını nihayet gerçekleştiriyoruz.

Ekonomideki büyüme istihdama da yansımaya başlamıştır. 2003 yılının ikinci döneminde yüzde 10 olan işsizlik oranı 2004 yılının aynı döneminde yüzde 9,3’e gerilemiştir. Yatırımlardaki canlanma önümüzdeki dönemlerde istihdama daha fazla yansıyacak, böylece daha çok vatandaşımız aş ve iş imkânına sahip olacaktır.

Efendim bir de hayalinizdeki Türkiye’den de biraz bahseder misiniz. ABile müzakere süreci sonucunda nasıl bir Türkiye kendisini gerçekten Avrupa’ya kabul ettirerek tam üye olabilir.

Şimdi tabi benim hayalim bir defa kişi başına düşen milli geliri 15.000 doları aşmış bir Türkiye’yi AB’de tam üye olarak görmektir. İnanın bunu gördüğümüz zaman Türkiye’deki problemlerin tamamına yakın kısmı çözülür. Bu aynı zamanda eğitim problemlerini de çözecektir. Eğitim her şeyin önünde tabi, onun için bizim bütçemizde en yüksek payı eğitim alıyor. Türk insanının eğitimi fevkalade önemli. Eğer kişi başına milli gelir seviyesini bu düzeyde tutturabilirsek, Türkiye için nüfus artışından tutun da diğer bütün sayabileceğimiz gelişmekte olan ülkelere has olan veyahutta geri kalmış ülkelere has olan bir takım istemediğimiz görüntülerde ortadan kalkar. Çünkü Türk insanı buna layık. Ben ona inanıyorum. Böyle bir Türkiye benim hayalimdir. Ama hayal demek ulaşılamayacak anlamına gelmez. İnşallah o günleri de bu millet yaşayacaktır. Çok çok uzun da sürmez. Yeter ki dediğim gibi ekonomik ve siyasi istikrar devam etsin. Bu istikrar ortamı devam ettiği müddetçe Türkiye’nin önünü kimse tutamaz.

Sayın Bakanım gerçi ifade ettiniz ama Türkiye şu anda AB’den müzakere için belirli bir tarih almış durumda Türkiye’nin AB’den müzakere tarihi alınması iktisadi ve mali açısından ne anlama gelmektedir?

Bunun ne anlama geldiği zaten tarih alındığından sonraki gelişmelere bakıldığında rahatlıkla görülebilir.Çünkü en son yapmış olduğumuz muayene istasyonlarının özelleştirilmesinde verilen fiyatlar bunun en önemli göstergesi. Biz özelleştirmeye çıkmadan önce muayene istasyonlarından en fazla 300-400 milyon dolar beklentimiz vardı.Ancak ihaleden çıkan fiyat bizim beklentimizin iki katı kadar 600 milyon dolar civarında bir rakamla ihaleyi sonuçlandırdık. Bu da bir tarih almanın ne derece güzel ekonomik sonuçları beraberinde getirdiğinin en somut göstergesi.

Sayın Bakanım IMF ile olan ilişkiler çerçevesinde gelir idaresinin yeniden yapılandırılması konusu var. Bu konuda da biliyorsunuz IMF ile yapılacak stand-by anlaşmasının koşullarından biri. Yeni Gelir İdaresi yasasıyla ilgili olarak Bakanlığımız bir çalışma yapıp tasarı taslağını Başbakanlık resmi internet sitesinde ilan etti. Yeni gelir idaresi yasa tasarısı hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz.

Şimdi tasarı Bakanlığımızca hazırlanıp Başbakanlığa sunuldu. Tasarıda bir iki imza eksikliği dışında herhangi bir sıkıntı yok. Tasarıya gelince IMF’in isteği şeklinde değerlendirmek yanlış, aslında bu bizim ülkemizin hazırladığı ekonomik programın parçalarından biri. Yapısal reformlar bizim ekonomik programımızda acil eylem planında taahhüt ettiğimiz unsurlardan biridir. Dolayısıyla bu yapısal dönüşümlerin en önemlilerinden biri de Gelir İdaresine yönelik dönüşüm projemizdir. Burada Gelir İdaresinin yeniden yapılandırılması ile hedeflenen; ülkemizde sistemden kaynaklanan, -sistemin aksaklıklarından kaynaklanan- eksiklikleri gidermektir. Şimdiye kadar yapmış olduğumuz çalışmalarla; mükellefin katılımını sağlayan, bürokrasiyi azaltan, aynı zamanda mükellefi kurmuş olduğumuz veri tabanıyla desteklenen bir şekilde denetleyen bir sistemin alt yapısı oluşturulmuştur. Sistemin alt yapısını bu yeni geliştirdiğimiz yönetim modeliyle birlikte tam işler hale getireceğiz. Burada vergi dairesinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin çalışma stratejik bir çalışmadır. Uzun süredir devam ettirilen ve sonunda yasa tasarısına dönüştürülen bu çalışma, ülkemiz için vatandaşımız için gerekli olduğuna inandığımız için çıkarttığımız bir yasa olacak.Yoksa IMF istediği için değil.

Sayın Bakanım son olarak ülkemizde oldukça sık tartışılan ekonomi yönetimindeki dağınıklık konusu var. Bu dağınıklık veya kopukluk veya koordinasyon eksikliği konusunda ne düşünüyor sunuz.

Önemli olan bu ülkedeki iktidarın durumudur. Artık ülkemizde koalisyonlar devri kapanmıştır. Tek parti iktidarı dönemindeyiz. Kabinedeki diğer ekonomiden sorumlu bakan arkadaşlarla başladığımız günden beri koordineli bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Herhangi bir koordinasyon eksikliğinden bahsetmek mümkün değil. Zaten ulaşmış olduğumuz ekonomik sonuçlarda siyasi istikrarın hükümet içindeki uyumlu çalışmanın göstergesidir. Bu dönemde Türkiye’nin şimdiye kadar hayal dahi edemeyeceği ekonomik gelişmeler kaydedilmiş durumda. Eğer herhangi bir koordinasyonsuzluk olmuş olsaydı bu sonucun alınması mümkün olmazdı. Bahsetmiş olduğunuz ekonominin yönetiminde farklı bakanlıklara bağlı ekonomik birimlerin söz konusu olması konusu tek parti iktidarında sorun teşkil eder durum oluşturmamakta. Ama daha önceki koalisyon hükümetlerinde farklı farklı yere mensup bakanlar tarafından söz konusu birimlerin yönetilmesi, tabii ki koordinasyonsuzluğa yol açmıştır. Zaten ülkemiz de ekonomik krizlerden bu dönemlerde bir türlü kurtulamamıştır. Kriz arkasına kriz yaşadığımız dönemler oldu ama şimdi bunlardan bahsetmek mümkün değildir.

Sayın Bakanım değerli vaktinizi bize ayırdığınız için çok teşekkür ederiz..

Ben teşekkür ederim.

 

(*) MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN KİMDİR?

Kemal Unakıtan, 1946 yılında Edirne Domurcalı’da doğdu.

İlk, orta ve lise tahsilini Edirne’de tamamlayan Unakıtan, 1968 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun oldu.

Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanı olarak göreve başlayan Unakıtan, SEKA Genel Müdür Muavinliği ve 1976-78 yılları arasında SEKA Genel Müdürlüğü yaptı.

Daha sonra özel sektöre geçen Unakıtan, çeşitli sanayi kuruluşlarında, finans kurumlarında, dış ticaret şirketlerinde Genel Müdürlük, Yönetim Kurulu Üyeliği ve Yöneticilik yaptı.

Mali Müşavir ve Ekonomist olan Kemal Unakıtan, İngilizce bilir, evli ve üç çocuk babasıdır.

Üste geri dön