Sayın Üstadım Vergi Dünyası Dergisi olarak Türk ekonomi ve maliyesine, Hesap Uzmanları Kurulu’na ve Hesap Uzmanları camiasına önemli katkıları olmuş, kamuoyunun yakından tanıdığı Üstadlarımızı dergimize konuk ediyoruz. Bu vesileyle, bize bu fırsatı verdiğiniz için Vergi Dünyası Dergisi olarak teşekkür ediyoruz. İzninizle söyleşimize Hesap Uzmanlığı mesleğini seçiminizle başlamak istiyoruz. Bu mesleği nasıl seçtiniz? Seçiminizi neler etkiledi?
Öncelikle Mülkiye’de muhasebe dersine gelen Mazhar hocanın, Mahzar HİÇŞAŞMAZ’ın büyük etkisi var. Hakikaten bize pratik ve teorisiyle beraber muhasebeyi çok güzel öğretti. Son sınıfta da vergi hukukuna rahmetli Muzaffer EGESOY geldi. O zaman hem hocamız hem de Kurul Başkanı’ydı. Rahmetli fevkalade kaliteli, güzel konuşan, birikimli bir insandı ve onun da etkisiyle bizim dönemin, 1964 döneminin bütün çalışkan ekibi, 29 ve 30’ncu promosyon olarak hep Hesap Uzmanlığı mesleğini seçtik. Hakikaten, hayatımızda Muzaffer EGESOY’un çok ciddi etkisi oldu. Bu arada tabi Allah ömrünü uzun etsin Şükrü AKGÜNGÖR’ün de Hesap Uzmanlığı mesleğini seçimimde etkisi oldu. Hem kendisi hem de eşi benim akrabamdır. Yani aile içinde de Hesap Uzmanlığı konusunda en azından bir fikrimiz vardı. Hiç başka bir imtihana girmedik. Sadece Hesap Uzman Muavinliği imtihanına girdik. Nasipmiş kazandık. Tabi en büyük etki, mekanı cennet olsun Muzaffer EGESOY’ un oldu. O bizi yönlendirdi. Sınıfın tümünde etkili oldu. Bir iki istisna dışında herkes önce Hesap Uzman Muavini olma şansını değerlendirdi.
Hesap Uzmanlığı mesleğinin yaşamınızda ne gibi etkileri oldu? Sizin için Hesap Uzmanlığı neler ifade ediyor?
Tabi hayatımda aileden alınan terbiyenin ve kişisel düşüncelerim gibi faktörlerin etkisi var. Artı okulda bize en azından her ortamda rahat olmayı, fikirlerimizi rahatlıkla ifade etmeyi öğrettiler. Ama Hesap Uzmanlığı bize bir karakter ciddiyeti getirdi. Mesela, hiç unutmuyorum daha öğrencilik döneminde bile, daha sonra Hesap Uzman Muavini olarak, rahmetli Muzaffer EGESOY bize her zaman mayınlı sahada dolaştığımızı bilmemiz gerektiğini öğretti. Dedi ki: “Hiçbir Hesap Uzmanı kendini bir çaya satmaz. Ama olur olmaz adamın çayını içmek, en azından karşı tarafın laubali davranmasına bir zemin hazırlayabilir.” O yüzden Hesap Uzmanlığı mesleğinde, kendi akrabalarımızla, komşularımızla ve tüm hayatımıza giren insanlarla temaslarımızda bile hep ölçülü olduk. Mesela mesleğe girdiğimiz yıllarda cumartesi, pazar bile kıravat takardık. Sanki herkes bizim Hesap Uzman Muavini olduğumuzu biliyor. Aman ayakkabılarımız boyasız, elbiselerimiz ütüsüz olmasın diye özen gösterirdik. Böyle devamlı bir mercek altında olduğumuzu hissederek yaşadık. Bütün davranışlarımızı disipline ettik. Rahmetli EGESOY bir de şunu söyledi: “Meslek hayatında size çok baskı olacaktır. Hiçbirine önem vermeyin.” Hakikaten inançla da birleşince, bizi hiçbir şekilde satın alamazlar, tehditle de hiç korkutamazlar. O yüzden, mesela ben turneler de dahil olmak üzere, benim dönemde en çok aramalı inceleme yapanlardan bir tanesiydim. Turneye gittiğimiz bölgenin Kaymakamı, Emniyet Müdürü iyi niyetle bizi devamlı uyarırdı. Biz hiç bir şekilde de cesaretle hareket etmekten çekinmedik. Ben belediye başkanlığı, hocalık yaptım, ama Hesap Uzmanlığı dönemindeki aldığımız disiplini hiç terk etmedim. Hakikaten, Hesap Uzmanlığı mesaisiz çalışmayı öğretti bize. Benim hayatımda sekiz-beş ya da dokuz-beş mesaisi gibi hiç mesai olmadı ve son yıllara kadar hep 14-16 saat çalıştım tüm hayatım boyunca. İşte rahmetli ÖZAL’la çok uzun yıllar çalışma şansımız oldu. Daha sonra da Tansu ÇİLLER ve diğerleriyle. Hep doğru bildiğimizi söylemekten hiç çekinmedik. Yani bu, bize mesleğin verdiği bir güven unsuru oldu. Hiç bir zaman zaten ekmek parası derdimiz olmadığı için, yani öyle tayin terfi bilmem ne gibi konulardan da hiç ürkmedik. Ve hakikaten Allah razı olsun mesela benim üstadlığımı İlhan YENGİNOL yaptı, Nevzat KESAN yaptı, rahmetli Adnan BARLAS yaptı. Onların da çalışma tempolarından ve o dönemdeki üstatlardan çok şeyler öğrendik. Bizim meslek biliyorsunuz büyük ölçüde usta çırak ilişkisidir. Ben böyle Mülkiye’de çok iyi muhasebe bilirim diye havalara giriyordum. Hesap Uzman Muavini olduk. Çok büyük bir inşaat firmasının refakatte incelemesine başladık. Geceleri uykumda revizyon yapmaya başladım. Tabi incelemenin ilk günü hakikaten dehşet bir gündü. Şirket yetkilileri defter belgeleri buzdolabı kutularına doldurmuşlar. Oda defter belgeyle doldu. Dudağım uçukladı heyecandan. Ondan sonra hakikaten üstadlar bize neyi nerde bulacağımızı, nasıl davranacağımızı öğrettiler. Onun için hepsine gerçekten minnet borcum var.
Hesap Uzmanı olarak çalışırken yaşadığınız, unutamadığınız ve bizimle paylaşmak istediğiniz bir anınız var mı?
Evet bir tanesini anlatayım. İzmir’in bir ilçesinde, turnede yine bir aramalı inceleme yapmıştık. Maalesef tefeciler çoktu. Onlardan kredi alan firmalarda da arama yaptık. Bir evde arama yapıyoruz, mükellef çok durgun çok üzgün. Adamı teselli ettim. Dedim ki: “Bütün bu işlemler hukuki bir rutin”. Adam, “Sayın Özfatura” dedi, “Derdim bu değil”. Meğer adamın o gün bir kazada torunu ölmüş. Çok üzülmüştüm. Daha sonra görüşmelerimiz devam etti. Bir sene sonra bir torunu oldu. Benim oğlumla beraber arkadaş oldular. Ama, işte bunlar bizim mesleğin hakikaten cilveleri. Biraz da hakikaten görevi yaparken karşılaştığımız değişik tabloların bir örneği. Onun dışında da aslında meslekte her inceleme, her turne, her olay insana yeni şeyler kazandırıyor. Onun için Kurul’la ilgili hatıraları anlatmaya başlarsak askerlik hatırası gibi sonu gelmez.
Üniversitede Öğretim Üyeliği, Defterdarlık ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevlerinde bulundunuz. Sizce kamu yönetimine, özellikle de yerel yönetimlere ilişkin temel sorunlar nelerdir? Çözüm önerileriniz nelerdir?
Ben mühendislik bilimleri fakültesinde endüstri mühendisliği bölümünde dokuz sene hocalık yaptım. O arada işte, ücret sistemleri ve iş gücü planlaması alanlarında mastır ve doktora yaptım. Ders olarak da; ücret sistemleri, iş gücü planlaması, genel muhasebe, maliyet muhasebesi, bilanço analizi ve şirketler hukuku öğrettim. Hakikaten çocukları pratik hayatta başarılı olabilecek tarzda yetiştirmeye gayret ettik. Aynı şeyi Belediye’de ve diğer meslek performanslarında yaşadık. Hesap Uzmanlığı insana bir çalışma disiplini veriyor. İnsanları analiz etme özelliği kazandırıyor. Tabi bir de, Türkiye’de problem, ciddi biçimde iş gücü planlamasının olmayışı, aşırı istihdam, inanılmaz israf ve bir de fon ve nakit akımı tablosu düşüncesinin olmayışı. Şimdi yatırım yapacaksın da, ayak yorgan hesabını kimse yapmıyor. Yani ne merkezi hükümet ne mahalli yönetimler. Halbuki yüz tane işe başlandığında hepsi yarım kalıyor. On tane işe başla bitir başla bitir oldu mu, bakıyorsun yüz projenin en azından çok büyük bölümü bitmiş. Hakikaten Allah yüzümüzü kara çıkartmadı. Belediye Başkanlığında başarılı olduysak, bunda bu Kurul’da aldığımız terbiyenin, finans bilgisinin ve program alışkanlığının çok büyük yararını gördüm. Bakın büyük kanal bizim zamanımızda bitti, 650 milyon dolar. Devletten bir kuruş almadık. Toplu konut projesiyle 32 bin konut yaptık. Aynı şekilde metroyu bitirdik, 550 milyon dolar. Ama çok küçük istisnalar hariç, hiçbir şekilde ödemelerimiz aksamadı. Ne borçlarda ne işçi ve memur ücretlerinde ne de diğer konularda. Bakın benden önceki arkadaşımız 5 yıl ne vergi ne sigorta ödemiş. Ben onu bir de faizleriyle beraber ödemek zorunda kaldım. Neden? Bu hesap kitap zihniyetini hakikaten bizim hücrelerimize yerleştirmişler. Tabi bir de israftan kaçıp tasarruf ettiğinizde çok ciddi bir kaynak doğuyor. Bence Türkiye’de sorunun başı, Türkiye’nin en büyük sıkıntısı; plansızlık, programsızlık ve israf. Bunun temeli de aşırı merkeziyetçi yönetimden kaynaklanıyor. Yani Ankara inanılmaz bir şekilde, hangi parti olursa olsun, ciddi plan ve program fikrine, tasarruf fikrine alışkın değil. Bugün, bu bütçenin minimum üçte biri bana göre israf ediliyor. İşte bir taraftan lojman, kamp, biliyorsunuz makam aracı saltanatı, diğer tarafta gereksiz bir sürü yatırımlara girmek, sırf politik atraksiyonlar sebebiyle ve neticede de Türkiye varlık içinde yokluk çeken bir ülke haline geliyor. Plan program fikrini kısa orta ve uzun vadeli olarak yerleştirsek ve bir de sağlıklı bir tasarruf ve bütçe politikası uygularsak, çok ciddi biçimde Türkiye’nin kaderi değişir diye düşünüyorum.
Başbakanlık bünyesinde kurulan Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun üyesi olduğunuzu biliyoruz. Söz konusu Kurul’un çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?
Kamu Etik Kurulu bugüne kadar ilgili yönetmelikleri tamamladı. Tamamlanan bu yönetmelikleri Başbakanlığa gönderdik. Şimdi Resmi Gazete’de onlar neşredilecek. Artık denetim bölümü başladı. Ben bu konuda yeni bir denetim biriminin kurulmasının gereksiz olduğunu düşünüyorum. İlgili konularda başta bizim kendi Kurulumuz olmak üzere, (elbette Maliye Bakanlığı ve Kurul Başkanlığı kanalıyla) olayların ilgili birimlere aktarılmasını ve hakikaten iyi yetişmiş bu kardeşlerimizin kanalıyla bu incelemelerin yapılmasını savundum. Onu da kabul ettiler. Şimdi artık bir taraftan bize başvurular, bir taraftan da re’sen kendi tespitlerimizle Türkiye’deki etik kurallara aykırı davranışlar; yani hediye almadan, rüşvete, vatandaşa güçlük çıkartmadan diğer bir takım olmaması gereken davranışlara kadar, onlara bir disiplin getirmeye gayret edeceğiz. İnşallah tabi bu netice itibariyle, tabandan tavana doğru olması gereken ve halkın da konuşan bir Türkiye kavramına adapte olması ile beraber, hakkını aramasıyla beraber gelişecek olan bir kavram. Batıda bir çok ülkede bu yapılmış. Ama maalesef Türkiye bu tür beynelmilel ölçeklere göre sıralandığında dünyanın en kirli ülkeleri arasında yer alıyor. Bu bizim için bir utanç tabi. O bakımdan yapacak çok iş var, ama sadece Kamu Etik Kurulu olarak değil, yani her Türk vatandaşı, bu konuda kendini bence sorumlu ve görevli hissetmeli diye düşünüyorum.
Sayın üstadım son olarak Hesap Uzmanı meslektaşlarımız ile okuyucularımıza iletmek istediğiniz herhangi bir konu ya da mesajlarınız var mı?
Şimdi tabi herkes kendi okulunu ve mesleğini beğenir. Ama hakikaten Hesap Uzmanı olmak Allahın bir lütfu. Bence arkadaşlarımızın bunu çok iyi değerlendirmesi lazım. Ben mesleğe 1964’te girdim. Demek 40 yılı geçmişiz. Gerçekten bizim Kurul mensuplarının gerek kamuda gerek özel sektörde fevkalade başarılı olduğunu gördüm. Yani bunu bir aidiyet duygusuyla ve kıskançlıkla ya da övünmek için söylemiyorum. Bakın bugün en büyük şirketlerden orta boy şirketlere kadar hangi kardeşimiz görev aldıysa, hiçbiri başarısız diye damgalanmamış. Beklenenin çok üstünde performans gösterdi. Aynı şekilde mesela kamuda görev alan, sadece Maliye Bakanlığı veya ekonomiyle ilgili Bakanlıklar değil, Turizmden Bayındırlığa kadar hangi Bakanlıkta bizim meslektaşlarımıza görev verildiyse hepsi inanılmaz bir şekilde koltuklarını doldurdular ve başarılı oldular. Neden? Çünkü, bir taraftan bu usta çırak ilişkilerinin verdiği çok yönlü bir eğitim. Bir taraftan da çok değişik sektörleri incelememiz ve bilgi birikimimiz. Bir de yıllardan beri mutlaka Hesap Uzmanı arkadaşlarımızın yurtdışında dünyayı tanıma şansı da bulmaları sebebiyle, bizim arkadaşlarımız hep başarılı oldular. Hiçbiri de yüzümüzü kızartmadı. O bakımdan herkesin bir yerde, nasıl bir camianın mensubu olduğunu idrak etmesinde yarar var. Tabi Türkiye’de maalesef bir takım kıskançlıklar, bir takım gereksiz rekabetler oluyor. Bizim arkadaşlarımızın bunun içine girmemesinde yarar var. Bize sempati duysa da duymasa da herkes Hesap Uzmanı sıfatını taşıyan insanların dürüstlüğü, başarısı ve çalışma potansiyeli konusunda hem fikir. En azından bunu itiraf etmek mecburiyetinde kalıyorlar. O yüzden bizim gereksiz polemiklere girmemize, bir takım lüzumsuz münakaşalarda taraf olmamıza gerek yok.
İşte bu Maliye Bakanlığı teşkilat tasarısı, Gelir İdaresi tasarısı ve benzer konularda da hak etmediğimiz bir takım suçlamalar hep bizim Kurul’a yöneltiliyor. Bırak konuşan konuşsun. Bizim savunma yapma ihtiyacımız yok. Hesap Uzmanları Kurulu’nun Maliye teşkilatı içinde Bakan’a bağlı olarak verdiği ve vermesi gereken hizmeti herkes takdir ediyor. Başkaları etsin etmesin hiç de önemli değil. Kendimizi çok daha iyi yetiştirme konusu daha önemli. Bir çok kardeşimiz mastır yapıyor, doktora yapıyor. Çok mutlu oluyorum. Bu tür akademik olayları, yabancı dil bilgilerini ve tabi bilgisayar konusundaki bilgilerini ne kadar üst düzeye getirirlerse, kendi adlarına da Kurul adına da Türkiye’ye o kadar hizmet etmiş olacaklar. Ben geleceğe çok iyimser bakıyorum. Türkiye hakikaten 21’nci asrın lideri olabilecek bir ülke. Bize çok sempati duymayan kesimlerin bile, 21’nci asrın on devi arasında zikrettiği, zaten şu anda dünyanın ilk yirmi ekonomisi içinde yer alan bir ülke. Ama en büyük potansiyel tabi ki; beyindir, insandır. Gerisi bana göre teferruattır. Bu beyin potansiyeli Türkiye’de var ve bunun en önemli merkezlerinden birisi de, en iyi eğitim merkezlerinden birisi de bizim Hesap Uzmanları Kurulumuzdur. İnşallah artan bir başarı temposu bizi daha da mutlu edecektir. Bizim bundan sonra gururumuz sizlerin başarısı. Dualarımız da sizler için olacaktır.
Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için Vergi Dünyası olarak çok teşekkür ediyoruz.
Ben de teşekkür ediyorum. Benim için büyük şeref oldu